Kafama-saksı-düştü

Bu koku da ne? Gül kokusu ile kızarmış ekmek kokusu karışımı ama çok cezbedici, çağırıcı, davetkar bir koku… Hemen gözlerimi açtım, sabah güneşinin odamı doldurduğu anlara uyanmak en büyük keyiflerimden. Kimileri perdeleri sıkı sıkı kapatır, karanlıkta uyumayı sever. Ben günlük güneşlik, aydınlık severim. Yaşamayı sevmek gibi gelir aydınlık bana ya da kafam iyi ise sabah güneşi bile yaşamayı sevdirir bana…

O da ne? Yastığımın üstünde kırmızı bir gül, uyanırken çözmeye çalıştığım kokunun sırrı buymuş. Kızarmış ekmeklerin kokusu da mutfaktan geliyor ama çokça da tabak çanak gürültüsü var. Bizim ki romantik pazar kahvaltısı hazırlıyor besbelli, Allah Allah hiç böyle adetleri yoktur halbuki. Gidip bir de gül almış sabah sabah, te Allah’ım bugün hiç bitmesin…

Sahi, kaç defa çiçek aldı bana? Sayılı, tamam bunların hepsi böyle, bunu geç. Şimdi keyfimi kaçırmayayım kendi kendime, sürpriz buldun mu yaşayacaksın, hüsran oldun mu kaçacaksın. Nereye mi, en azından bir süreliğine uzaklara bir yere. İnsanoğlu ne değişik, bir dakika sonra neler yaşayacağımızı bilmeden kendimizi amma kasıyoruz. Her zaman havai fişekler attıran, konfetiler döktüren olaylar beklemiyoruz tabi ama yine de hep bir uçma modumuz var. Tadını çıkar, boş ver bunları bu sabah baş rol verilmiş sana, öyle davran. Alış, belki gerisi gelir ne biliyorsun?

Küçük ve basit sürprizler büyüklerden zordur…

Romantik komedi filmlerinde gibi hissediyorum kendimi. Ev ne kadar derli toplu, her köşesi dekorasyon dergilerinden koparılmış sayfalar gibi. Genelde işleri yetiştiremem ve bu yüzden gergin olurum. Şimdi iyi bir senaryoda usta oyuncu gibiyim, küçük jestlerin gücü bu olmalı. Her şey gözüme güzel görünüyor, madem benim için kahvaltı hazırlanıyor kendime çeki düzen vereyim o zaman…

Kocaman pofuduk terlikler, kedili pijama hiç olmadı. Üstümü değiştirip, kahvaltı masasına oturacak halim yok ama kendimi salaşlıktan kurtarayım biraz. Çabuk olmalıyım, aşçı çok acemi sürpriz bana pahalıya mal olmasın. Aynaya çok bakmıyorum artık, güzelsem bana ne çirkinsem ona neyiz çünkü. Özlemişim, uzun uzun seyrettim kendimi, sabah mahmurluğunun fazlalığını aldım aynanın karşısında. Şimdi doğru mutfağa…

Ayy kalbim küt küt,bu ne güzel sofra! Güllerin tamamı masanın üzerinde, simit, pastırmalı hellim, domatesli yumurta, turunç reçeli bile var. Çayın kokusu da ben oldum diyor. Aaa mutfak da dağılmamış, canım benim gel bir sarılayım. Ömrü hayatımda yaşamadım böyle bir şey, meğer ne hoşmuş. Sürpriz kahvaltı hep beklediğim sevgi gösterisiydi, oldu çok şükür. Artık ölsem de gam yemem, yemesem de olur daha beklediğim bir ton küçük ve basit aksiyonlar var. Büyük, karışık, zahmetli demiyorum bak. Ama küçük ve basit sürprizler büyüklerden daha zordur. Ezberci değil özgün, durağan değil hareketli, düşünceli, çok sevgili… Bir kahvaltıyı bu kadar büyütmesem mi yoksa hayal etmenin dibine vurup anın tadını mı çıkarsam? Tadını çıkar, kahvaltıyı da anı da sil süpür. Gün senin günün:)

Neyyy?

Ay, ay yemeğe de kıyamam. Fotoğrafını mı çeksem acaba? Adetim de yok gerçi ama bir kenarda dursun, açıp açıp bakarım. Bir daha nerdeee! Biz niye hiç konuşmuyoruz, tatlı tatlı gülümseyip bakıyor karşıdan. Sanki ortama duman efekti verilmiş gibi gelmeye başladı. Çok etkilendim demek ki yazık bana. Pembe pazar olarak not alacağım bu günü, her yıl hatırlatırım artık. Ama bir dakika, her şey iyi güzel de bu adam kim?

-İyi misiniz? İsterseniz kıpırdamayın, ambulans çağırdık, geliyor. Ne olur ne olmaz, çok hareket etmeyin.
-Ne oldu bana, siz kimsiniz? 
-Korkmayın, endişe edecek bir durum yok gibi görünüyor. Kafanıza saksı düştü! Kendinizden geçmişsiniz ama kötü değil. Küçük bir saksı dolusu papatya ile bir şey olmaz.

Kafama saksı düştü öyle mi? Off of, hepsi hayaldi öyle mi? Bir de papatya dolu saksı üstelik, sevip sevmediği bile belli değil der gibi. 

20 yorum
Write a comment