Ben Blogistanlıyım. Sen? E ben de. Neresinden? İçindenim işte. Çok mu içindesin? Dahası mı var? Sen yenisin galiba, burası bir ülke dahası var tabi hatta belki derini bile vardır. Hadi canım! Sohbet giderek koyulaştı bazen dedikodu yapıp cık cık dediler bazen...
Bazen bilerek bazen de istemeden kendi hayatımın gerisinde kalıyorum, yine de insanı daha çok ümitsizliğe sürükleyen keşke kelimesini de pek demiyorum. Yarımı da benim tamı da diyerek hiç geç kalmamış gibi yapıyorum. Yazmayı hep sevdim, kalem oynatmak kapı aralamak gibi,...
Zaman ve sağlık, bunların yanına bir de sevdiklerimizi ekleyelim. Hayatta iken, elimizde iken hiç kıymetlerini bilmediklerimiz... Zamanın boşa kullanımı sinsice nasıl bir sektöre dönüştü hepimiz anlıyoruz ama bağımlılıktan muzdarip milyonlar olarak hep ok gösterilen yere doğru topluca gidiyoruz. Ben topluma...
Dijital dünyada blog alemi herhalde en aile sıcaklığı modunda olan yerlerdir. Herkes blogunun penceresinden kafasını uzatarak kendini anlatıyor da denebilir. Buraları mahalle gibi sevmemizin bir nedeni de bu olabilir mi? Kapımı tık tıklayıp müsaitsen sana mim getirdim diyen sevgili Daha Mutluyuz'a...
Sabah uyanıyorsunuz kafanızın içinde birikmiş cümleler, fotoğraflar... Onları birleştiriyorsunuz, yazınızın kurgusu hazır. Gün içinde yayınlarım diyerek bir kenara notlar alıyorsunuz. Bilgisayarınızı açıyorsunuz, o da ne? Blogger kontrol paneline girdiniz ama blogunuz yerinde yok. Farklı bir yazı karakteri ile blog adı...
Blog yazmaya başlayınca, bu sayfalar insanın arkadaşı oluyor. Sonra burayı eviniz gibi hissediyorsunuz, kapısından girince "evim güzel evim" dediğimiz, huzurlu ve en rahat olduğumuz sığınaklarımız... Ve en önemlisi yeni bir sürü insan tanıyorsunuz. Görmediğiniz, sesini duymadığınız yeni insanlar... Kelimeler aracılığı...