Yoğurt ekmek alıp evin yolunu tuttu, bu akşam da ziyafet var dedi kendine, tava yoğurdu aldım ekmeğin de kabuğu çıtır, içi pişmiş. Yalnızlıktan sıkılmıyordu, belki zor günlerin yorgunluğu geçince, yuva da kurardı. Bu lafa da gülerdi hep, kurayım derken kendi yuvamı yapmayayım da. Hayatta yalnız ayakta durabilmek sanki herkesin yaptığı bir şeymiş gibi hiç kendine pay çıkarmazdı. Bu kız biraz garipti hakikatten… Akşamları ara sıra sadece yoğurt ekmek yemeyi seviyordu ama sonrasında ne kahve ne çay giderdi, böyle bir boşluk eksiklik hissi. Tatlı da gitmez üstüne, belki biraz çerez ya da en iyisi meyve. Kitabını aldı, battaniyesini de getirdi salona, film izlerken tv karşısında uyuklamak en sevdiği şeydi. Şu sıralar ihtiyacı olan rutin ve sakin bir hayattı yalnızca. İş, ev, hafta sonu arkadaşlar derken yavaş yavaş iyileşiyordu sanki. Bunu hissettikçe daha da huzurlu oluyordu. Battaniyenin altına kıvrıldı, film bitince elinde kitap alarmsız bir sabaha doğru uykuya daldı. Alarm yok, çünkü yıllarca uykusunu bölen alarm sesine yorgun bedenin tahammülü yok artık, gerek de yok… Birbirine benzeyen günler, alarmsız, sakin…

 
Yaşanmışlıkların ardından ilklerde çok zorlandı, daraldı mı otobüse binip kaçtı uzaklara. Sahillerin, ormanların olduğu serin yaz kasabalarına gitti. Unutacak ya, aklına getirmeyecek ya dolaştı, yordu kendini işe yaradı mı? Biraz… Dışarıdan hiç belli etmedi derdini, gidenlerin özlemini, korkularını. Garip kız işte hem ketum hem uçan kuşla dost. Hangisi daha çok ben diye sordu sık sık. Hem evcimen hem gezgin olur mu insan? Olur…


İmkansızlar, imkansız olması gerekenler… Bu işin sırrı neydi acaba? Elle tutulan dünya mı gönüle sığan dünya mı? Yan daireden uzun zamandır sen imkansızsın diye bir şarkı duyuyordu. Gizemli komşu birkaç kez sesini öyle çok açmıştı ki baştan sona dinledi. Sevdalanmış bu dedi, ben istemiyorum imkansızı. Aklı varsa kimse istemesin, yorulmaya, hırpalanmaya değer mi bilinmezlik için? Ne harf ne sayı ile çözülemeyen işler… Ya hep mi aklı selim olur insan, bir kere de bu da benim için de, yok. Allah razı olmazsa, kul ne yaptın sen derse? Olmayacak duaya amin denir mi? Kendin için yaşamak değil bu dünya başkası için yaşamak ise hiç değil. Hep zorlukları kalbim çıkarıyor, önce hadi diyor sonra vicdanla fısıldaşıp hele bir dur diyorlar. Sessiz seviyorum ben de, kalbime bile duyurmadan. Ne huzursuz olsunlar ne itiraz edip beni yorsunlar. Sessiz seviyorum… Bu kıza bir diyen olsaydı içine atma, sessiz sevme, haykır! Bilinmez ki, dert geldi mi sebebin çok da önemi yok artık.

Hemşire elinizi uzatın damar yolu açacağım dediğinde bir an durakladı, neler geçti aklımdan şuracıkta, canım da tatlı elinin üstü çok acır insanın. Ya hastalık ciddiyse? Allah’ım ben iyi bir kul muyum? Ya geç kaldıklarım? Can işte, kolumdan yapsanız olmaz mı diye sordu, hemşire sabırla anlattı bir yandan da alkolü sürüp damar yolunu açtı, hemşirenin eli hafifmiş ama yine de azıcık dişini sıkıp, uzaklara baktı. Anestezi öncesi konuşulanlara kısa cevaplar verdi, hastayı konuşturmak için yapılan sohbetler bunlar biliyorum dedi kendine. Uyandığında hala konuşuyorlardı, hemşirenin yardımıyla müşahede odasına geçti. Belki de evinde kendi yatağının sıcak hayalini arttırdığı için odanın soğuğu hoşuna gitti. Acaba sonuçlar ne çıkacak diye beklerken günlerce hep sorguladı özlemleri, istekleri, olmazları. Sonunda imkansızdan vazgeçti. Başardı ama geç kaldı. 

……………………………………………………………………………..

Kız öldü mü? Neden imkansız? gibi sorular varsa ben de cevabını bilmiyorum. Başlığa adını veren şarkıyı dinleyen gizemli komşu belki asıl kahramandır. Yoğurt konusuna gelince, gerçekten ben de çok severim, yazarken iyice merak ettim araştırdım faydaları sihirleri ile yoğurt bilgileri de burada. Sen imkansızsın’ı da yoğurdun faydalarına bağladım ya kendime şaştım.
Sağlıkla, mutlulukla kalın..

 

 
 
 
10 yorum
Write a comment