Kapının önünde bir süre durup derin bir nefes aldım, bu kalbim yerinden çıkacak sanki. Hem ümit var içimde derdime derman bulacağım diye hem de korkuyorum derdim hep bende kalır diye. Hep aynıyız, biraz korku biraz ümit… Ama artık ümitlerim korkularımı yensin istiyorum. Hasta yürek reçetesi neymiş bakalım? Kendimi topladım, çaldım doktorun kapısını…
Nasıl bir hasta?
Eveet, bir bakalım… Filmler, tetkikler, değerler… Büyükçe bir parçalanmışlık var ama yeni değil. Bu da tedaviyi güçleştiriyor, kenarlar kabuk bağladığı için parçaların birleşmesi zorlaşıyor. Sağlam bir bünyeniz var, bu kadar büyük boşluk oluşmuş bir vaka için gayet iyi görünüyorsunuz.
Şimdi bir kumaş düşünün, bir yerinde koca bir delik var. Çekiştirip dikeyim dersen kumaş büzüşür, yama yapayım desen kumaş değerlidir bu nedenle çok tercih edilecek bir yöntem değil. Tek çare, zaman içinde parçalanan yerlerden minik minik örerek kumaşı toparlamak. Sonrasında, kullandıkça eskisi gibi olur. Anlatabildim mi? Şimdi hasta yürek reçetenizi yazıyorum, lütfen iyi dinleyin. Ben zaten bunları biliyorum demeyin. Hep bildiklerimizden yanılıyoruz en çok.
-Evet, anladım da hasta yürek reçetesi nedir?
Şimdiii, şu torbada harfler var. Bunları bol bol kullanın. Gerçek dostlarla konuşarak, gönlünüzden geçenleri yazarak kullanın. Böylece başka yüreklere değecek ve size dönecek. Hemen faydasını göreceksiniz. Torbadakiler az diye düşünmeyin, kullandıkça çoğalacak.
2. torbada, kelime ve cümleler var. Çok bitkin ve yorgun zamanlarınızda harfleri toparlayamazsanız ara vermeyin, hemen bunlardan kullanın. Suskunluk ya da halk arasında içine atmak dediğimiz durum maddi olarak hasta yapar manevi olarak da yorar günaha meylettirir. Şeffaflık çok önemli…
3. torbada noktalama işaretleri var. Çekinmeden kullanın… Parantez açın, ünlem yapın, noktayı çok koymayaya çalışın. Üç nokta koy, gerisi gelsin. Soru işaretini de sık sık kullan, kendine sor, karşındakine sor. Bildiklerin, bilmediklerin yer değiştirsin. Bunlar hep iyileşme sürecini hızlandıracak.
Nasıl bir doktor?
Bu küçük şişede de zemzem var. Ara sıra ağlamalısın, duası bile var, “Ağlamayan gözden, sızlamayan kalpten sana sığınırım ya Rab.” diyor. Ağlamak iyidir ama düşmanın pek görmesin, onun içini serinletir senin gözyaşların. Yazık olur, gözyaşı kıymetlidir. Ağlamakta sıkıntı çekersen, bu zemzemden “Bismillah” deyip üç yudum iç, dua et. Bu mübarek ya ter olur ya da gözyaşı ama zayi olmaz. Yüreğini ferahlandıracak…
Çok teşekkür ederim, hepsini uygulamaya çalışacağım. Bu büyük torbalar ne?
Bunlar içinde kalmış kelimeler, harfler, cümleler. Bak bozulmuş, birbirine yapışmış, tetkikler sırasında çıkmış bunlar. Daha fazla olsaydı, çok sıkıntı verirdi. Bundan sonra biriktirme, korkma içindekileri dök, yüreğin temiz ise kötü bir şey çıkmaz. Ama birikirse sana zararı çok olur.
Allah razı olsun doktor bey…
Hepimizden… Doktor değil de devacı diyelim. Geçmiş olsun.
Nasıl bir reçete?
İlaçlarını alıp, teşekkür ederek çıktım. Devacıyım demekle şifa Allah’tan demek istedi herhalde, doğru tabi…
Tam arabayı çalıştıracağım, filmleri unuttuğumu fark ettim. Tekrar doktorun muayenehanesinin yolunu tuttum. Kapıyı çalıyorum, açan yok. Kat görevlisi yanıma geldi, doktor bey bu hafta seminerde yok, boşuna çalmayın kapıyı, dedi.
-Ama ben daha yeni görüştüm, diye mırıldandım.
-Yok, yanlışınız var hanımefendi. Yalnız bir bey geldi demin doktoru soracak hanıma şu filmleri verirsin dedi. Bunlar sizin mi?
-Evet ama kimmiş peki, adı ne?
-Adım Hızır Devacı dedi.
Sıçradım, uyandım. Ha rüya ha gerçek… Hasta yüreğime reçete buldum.
11 Nisan 2016, 09:51
Mükemmel.Nokta.
11 Nisan 2016, 09:53
Kalpten kalbe yol var, illaki var. Biraz önce yolda karşılaştık, çok şükür.
11 Nisan 2016, 20:29
Çok beğendim… içinde kalan yapışan sözcükler. ..ellerinize saglik
11 Nisan 2016, 20:31
Memnun oldum, iyi ya da kötü içimizde kalmasın, dobralıktan kim ölmüş?
12 Nisan 2016, 19:15
"Ağlamak iyidir ama düşmanın pek görmesin, onun içini serinletir senin gözyaşların. Yazık olur, gözyaşı kıymetlidir."
Gerçekten çok güzeldi yüreğinize sağlık…
12 Nisan 2016, 19:15
Etkileyici olmuş, kalemine sağlık..
12 Nisan 2016, 19:17
Memnun oldum, sağolun.
12 Nisan 2016, 19:23
Beğendiğinize sevindim, hepimizin zaman zaman misafir ettiği hisler.
14 Nisan 2016, 09:10
Yaraları sardıktan sonra yaralara sebebiyet veren şeylerden kurtulmalıyız bana kalırsa. Bu arada Şöhret teyze yazılarını çok severek okuyorum
14 Nisan 2016, 09:16
Dediğin çok doğru ama yeni yaralar, ufak tefek de olsa kaçınılmaz. Değil mi ki hayat devam ediyor. Bundan bir ümitsizlik çıkarmak yanlış, sen doğru olduktan sonra mücadele bazen aksine seni pişirir ve güçlendirir. Gereksiz şeyleri dert edinirsek kendimize haksızlık etmiş oluruz. Paylaştıkça, bunları birbirimize hatırlatıyor manevi ve maddi güç buluyoruz inşaallah. Ben de senin yazılarını okuyor ve beğeniyorum, güzel yüreğine sağlık. Sevgilerimle…
6 Ekim 2017, 15:58
Hem etkileyici hemde yüreğe dokunan bir yazı olmuş.
Emeğine sağlık.
Sevgiler
6 Ekim 2017, 16:02
Teşekkür ederim. Bu torbalardan çok lazım bana da, hızır gelmese de gönlüme düşmüş kelamlarda bir nasip vardır belki. Sevgilerimle..
7 Ekim 2017, 22:41
pek tatliş bu 🙂
7 Ekim 2017, 22:44
Kul sıkışmadıkça hızır yetişmezmiş! Bu tür şeylere alacakaranlık kuşağı diyenler var bir de, harbi nurlu ışıklı yollar:)
11 Ekim 2017, 20:24
Bazı yaraları da görmezden gelir insanlar.
Bir kenarda kanasa bile dönüp bakmaz hatta kendisi açtığını dahi unutur insanlar.
İncittiğini bir kalbi kırdığını es geçer.Bunu yapmamış gibi de davranabiliyor,görüyorum.
İnsanlar.
11 Ekim 2017, 20:24
Sonuna kadar merakla okudum veee 🙂
11 Ekim 2017, 21:17
Veee, Allah'ım ister rüya ister gerçek bu nasıl bir kafa? Bana da nasip et diye dua ettim tam o sırada birden…
13 Nisan 2020, 03:15
Sonu rüyalı hikaye buradaymış yahu, ben de “Kafama saksı düştü”de arıyorum rüyayı 🙂
Müzik dinliyorum bir yandan bu yorumu yazarken. Karışık bir liste çalıyor, spotify kafasına göre seçiyor. Çok ilginçtir ki şu an çalan şarkı Hüsnü Arkan ve Birsen Tezer’den “Öyle Bir Rüya” 🙂
Torbalar hepimizin elinin altında aslında. Ama birilerinin fark ettirmesi gerekiyor bazen. Başkası kırılacak diye ünlemi hiç çıkarmayıp kendimizi kırıyoruz mesela. Ya cevap alamazsam diye soru işareti hiç çağrılmıyor göreve. Sonra olmuyor deyip nokta koyuyoruz. Oysa dediği gibi devacının, üç nokta var durup düşünmelik. Bir başkası da ünlemiyle soru işaretiyle hoyratça kullanıyor hepsini. Kelimeleri düşünmeden harcıyor. O da can yakıyor bazen. Dengeyi de kurmak lazım.
Ağlamanın insanın içini yıkadığına inanırım. O yüzden çok kıymetlidir ağlayabilmek. Ve bir o kadar kıymetlidir yanında ağlayabileceklerinin varlığı. Çünkü Şükrü Erbaş’ın da dediği gibi “insanın acısını insan alır.”
13 Nisan 2020, 12:28
Ne yaman çelişki dedikleri bu işte, insanın acısını insan alan da insan, bile bile acı veren de…
Ne kadar rüya ile bağlansa da hikayede geçen her şeyi hep yaşıyoruz da yapıyoruz da. Zaman zaman hızır gibi gelenler de var çok şükür. Belki Hızır bile gelmiştir, yalnız değiliz.. Ne tuhaf aynı söz insanı mutlu da edebiliyor mutsuz da.. Susmak var bir de, hiç bir konuşmanın yapamayacağı kadar etkili. Çok sıkıldığım bir zamanda dilime döküldü bu devacı, belki de benim hızırım geldi ve kulağıma fısıldadı. Hatırlıyorum, rahatladım.. Ya bi dur da dedim, şu torbaları gözden geçir hele. Söyleyene değil söyletene bak.. Yine kendim kendimi tamir etmişim.