Ne zaman kafamı dağıtmak, huzur bulmak istesem kır evi, doğada yürümek filan hayal ederim. Küçüklüğümden beri böyle, dere kenarı tek katlı evler çizerdim hep, arkasında sıra dağlar, ağaçlar olan. Bozulmamış ve sahici kalabilen tek şey tabiat da ondan mı acaba? Bak şimdi bu resime bakıp huzur buluyorum mesela. Orada yürürken otlar ayağımın altında ezilip çıtır çıtır sesler çıkarıyor. Kelebeği kovalayıp bir sevindirik oluyorum, yürüyorum yürüyorum tatlı bir yorgunluk ve ferahlatan bir sıcaklık hissediyorum. Eve girince de sıcak bir şeyler içmeyi hayal ediyorum, hele sohbete bir dost varsa yanımda ne güzel, en güzel. Yahu bıkmışım dünyanın gereksiz tantanasından haberim yok. Mutlu olacağız diyorum kendime, sebep çok.
Self Helping
Mutlu hissettiğin anları albüm çevirir gibi hatırlarsın bazen, tazesi gibi olmasa da yine mutlu eder insanı. Yenileri eklenirse pek ala, albüm çoğalır ama iyi gitmiyorsa bazı şeyler hep eskiyle oyalanırsın. O da bir süre… Kendine terapi yapmanın bir yolunu bulmalı, ben self terapi derdim buna self helping diye geçiyormuş literatürde. Hepimiz bir şeyler uyduruyoruz sonra anonim oluyor işte.
Dünya ile aramızda bir ip var, tutunup dönüyoruz birlikte. Fazla yaklaşırsan seni içine çekiyor. Çok uzaklaşırsan da dışarı fırlatıyor. Neticede kuzu kuzu dönüyor muyuz? Ya içeri ya dışarı ama kendimden uzak endişesi ile. Yok ben hayatın bu tarafından sıkıldım. İnsanların koyduğu dayattığı sözde kurallardan sıkıldım. Siyasetten, riyadan, ekonomiden, hiç ölmeyecek gibi ben damarı kabarık insanlardan, bencil ve samimiyetsizlerden sıkıldım. Bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum. Ona da sıkıldım bak şimdi.
2021’de
Sağcısı da solcusu da iyice al birini vur ötekine kıvamına gelmiştir. Artık yönümüzü tamamen göğe çevirdik, Allah’ım sen bilirsin, kurtar bizi demiyor muyuz? Diyoruz. Dünyada salgın oldu, karantina günleri geçirdik, ormanlar yandı kül oldu, para pul oldu. Hiçbiri de değişmez mi arkadaş ya? Daha beter bundan ne devşiririm oynaklığı. Zaten Allah sabilerin, yaşlıların yüzü suyu hürmetine bolluk bereket veriyor diyorduk, artık onun da süresi doldu demek ki. Hadi kendimizi geçtik, yokluk da varlık da yol halidir der geçeriz. Ama çocuklara güzel şeyler söyleyememek, güzel insan örneklerini çoğaltamamak, umutsuz bir gelecek endişesini yok edememek koyuyor insana. Hani insan çocuğundan daha iyi bir çocukluk yaşadığına hayıflanıyor ya, üstelik para ile satın alınmayan şeylerin yokluğu ya bu. İşte bu fena…
İnsan diyorum,
Toprağa ayağının değeceği,
Bahçesinde memleket türküleri söyleyeceği,
Oturup bir ağaç altında semaverden çay içeceği,
Ve gece yıldızları seyredip,
Sabah kuş sesleriyle uyanabileceği bir yerde yaşlanmalı…
Soğuk betonların ve taş yürekli insanların arasında değil.
Şair Uğur Gökbulut yazmış bu dizeleri, çok yalın ve net söylemiş. Sevdim…
2022 yılına iki haftadan az zaman var, herkesin keyifsiz, mutsuz, ümitsiz, sevgisiz olduğu zamanları yaşıyoruz. Ama tüm bunların sebebi doların yükselmesi, altının fırlaması, maddi güçlükler, pandemi, birbirini yiyen iktidar muhalefet değil, dış güçler hiç değil. Sevmeyi, değer vermeyi, yardımı, empatiyi unutan insan bence. Belki de artık ayağı toprağa değmediği, memleket türküsü bilmediği, ağaç altında semaverden sohbetle çay keyfi unuttuğu için insanlar bu hale geldi/geldik… Hadi yıldızları seyretmeyi, kuş sesleriyle uyanmayı geçtim ama taş yürekli insanlar ve betonlar arasında nasıl mutlu olacağız?
Hikaye değil gerçek başlığında bir yazım var. Çok seviyorum orada öğrendiklerimi, tam da soğuk beton taş yürekli insanlar tasvirine cevap veriyor. Okuyun bak, burada…
Mutlu olacağız, başka yolu yok. Yaşadığımız her an kıymetli, belki az insanla ama sahici yaşayacağız inşallah.