Issız bir adaya düşsen yanına ne almak isterdin? Uzak ihtimalli bu soru için gülerek cevap vermişizdir. Bilseydik karantina yaşayacağız, soruyu öyle sorar hazırlık yapardık. Ama öyle de olmuyormuş galiba çünkü özgürlük, kişisel alan kimseyle paylaşılmayacak kadar değerliymiş. Ya da karantina bizim kendimizi ve çevremizi testimiz. Mesela içimde duran inatçı kıza çok şey borçluyum. Allah’tan beni hiç terk etmiyor, en sıkışık anımda gelip elimi tutup gözlerimin içine bakıyor. Bazen eğilip sarılıyorum ona, içim boşalıyor. Bazen de bakma artık ya deyip iki adım öteye gidiyorum umutsuzca. Ama ya gelir arkamdan sarılır ya ben duramam döner kollarımı açarım. Yapamayız ayrı… Herkesin, “bir ben vardır benden içeru”dediği tarafı var. Orasını keşfetmenin ya da samimi olmanın tam zamanı şu karantina günleri…
Erteleme…
Şu günlerde ertelediğim işler, istekler, kişiler kafamı kurcalıyor. Evet kişiler de ertelenir, insan en çok insanı erteler. Şimdi içimize oturan yumruklar varsa eğer, en büyükleri bundandır. Sözünü, sesini ertelediğin her insan içine oturur. Boş ver deyip unutuyorsun, önemsemiyorsun o gelip içine yerleşiyor ve senden gitmiyor. Kara tablo… Öyle romantik düşünmeyin hemen, artık yanında çabuk sıkılmaya başlanılan yaşlıları düşünün bir. Bugünlerde sesleri, tesellileri bile sıcak kucak, yumuşak yastık gibi. Erteleme kısmına ilk insan yazdım. İnsan ertelemek hayatını ertelemek… Karantina günlükleri tutuluyorsa zihinde ya da kağıt üzerinde ilk sıralarda kocaman “erteleme” yazıyordur.
Bir de madalyonun öteki yüzü var. Gereksizce, başkasının gönlünü hoş etmek için, kendini ertelemek. Bu da yanlış… Başkaları yüzünden ertelenmiş her niyet ve an sonrasında keşke yapar insana. Hayat hep sınır çekmeyi, kendine alan oluşturmayı işaret edip durur. Hatta anne baba bile olsan, al her şeyim senin olsun demek çocuğuna da sana da iyilik değil, anladım… Uçak düşerken önce hava maskesini kendine tak örneklemesi çok sağlam. Önce sen ki, ona hep var olasın.
Mesela son bir yıldır, kaç hafta sonunda Balaban Köyü/Terkos Gölü’ne gitmek istedim. Şimdi kayıp baharımızda istesek de gidemeyiz. Halbuki doğayla baş başa kaldığımız günlerin hayaliyle oyalanıyoruz çoğu zaman. İsteyen avm gezer, isteyen pc izler. Bundan sonra tercihleri erteleme…
Beykoz Yalıköy, Kuzguncuk, Cihangir dedim, yol arkadaşı bekleyip erteledim, yanlış… Bunlar büyük hedefler değil ne üzülüyorsun? Yahu hedefin büyüğü küçüğü olur mu? Küçüğüne darlanan büyüğe niyetlenir mi? Tembellik, atalet insana gizli bir ağırlık hissi verip, daha da tembelleştiriyor. Evet biraz kendimi korkutuyorum, dönüp bunları okurum da tembellik yapmam belki.
Tire bekle beni…
Bahane bir illettir, kemirir… Yaz sıcağını bahane etmişim, o kadar yol çekilir mi demişim. Aman ne yapacağız orada diyenleri beklemişim… Uzun yıllar oldu, Tire’de 500 yıllık bir gelenek olan Beledi dokumalarını araştırmak için gitmiştim Tire’ye. Son ustalardan Saim amca ile tanıştım, atölyesi de içinde güzel evine konuk oldum. Daha sonra da fotoğraf için gittim, bir salı pazarı vardır ki tam belgesellik. Sabahın erken saatinde cami hoparloründen yayılan duaya hep bir katılıp, ellerini açarak amin diyen pazarcılar müthiş bir manevi yoğunluk hissettirir insana. Sebze, meyvesinden dokumasına, oyasına ve renkli insan manzaralarına kadar bir gün orada geçirebilir insan. Tire bekle beni, erteledim ama acısını çıkaracağım. Videoyu izleyin hak vereceksiniz.
Bazen de eksik yanlar bahane olur. Begonvil Sokağı için pek çok gezi/araştırma konusunu iyi fotoğraf çıkartamam deyip erteledim. Yazan, çizen, üreten biri bu işten haz alıyor ve iyi yapmak istiyorsa fotoğraf ve editörlüğüne de dirsek çürütmeli. Keyfi katlamak, kıymetini arttırmak için lazım. İndirdim bir program, edit büdüt öğreniyorum şu sıralar. Buraya yazdım ki kaytarmayım. Begonvil, blog, işin bahanesi ertelemek yok hiç bir şeyi, söz…
Hayat ne kadar?
Yaşadığın kadar… Nefes alamayınca bitiyor, daha kötüsü nefes alamıyormuş gibi olunca da bitiyor. Bu nefes aldıran şeyler mal da mülk de, dünya etiketinde değil. Şu günler test etmek için ideal. Kimse ne yaptığı işinden, ne sevdiği kadından/adamdan ne de sosyal sıfatından ibaret değil. Çokuz… Bir öncekilerin hepsi, artı bir o kadarı, bir de aklımıza bile gelmeyeni kadarız. Kendini keşfeden yaşadı, keşfettiğini çoğaltan atladı. Anladım ki, çılgın kalabalıklardan uzakta olmak, o kalabalık içinde yalnız olmaktan iyidir. Tercihlerimi gözden geçiriyorum. Hayat ne kadar? Şükrettiğim, tadını aldığım daha önemlisi bana yettiği kadar.
Karantina anneleri
Karantina günleri sırasında herkes sorgulama yapıyordur, ailesini, çocuklarını, anneliğini… Liste uzar gider, ama anladım ki en hassas yanım/ız çocuklarımız. Ve yine anladım bazen istemeden de olsa zorlandığımız, kararsız kaldığımız yanlarımıza mazeret yapıyoruz onları. Bencillikle kendini de düşünebilmek arasındaki çizgi çok ince. İnce işler, zor işler… Sırat köprüsünü küçükken altında dev alevlerin olduğu asma bir köprü gibi hayal ederdim. Sırat burası, nefsinin üstünde ne kadar kararlı gidiyorsan o kadar güvendesin.
Dinci lafına da fena bozuluyorum…
Şimdi herkes can ve geçim derdine düşmüşken ha bire laf yetiştiren bir güruh da var. Bir de dinci lafı var… Ne demek dinci ya? Neye inanmak istiyorsan inan, kimsenin kimseye karıştığı yok ama genel bir kavram da olsa dinden yeni kavram üretmesin kimse. İnanan görünüp de bunu malzeme yapanlar kast ediliyorsa ona da münafik denir, öyle desinler. Caminin kapanması, Kabe’nin yalnız kalmasını bu kadar diline dolayıp değersizleştirmek dinciliktir asıl. Test zamanı yaşıyoruz… İnancı test, sevdiklerini test, birlikte yaşayabilmeyi test, ayrı kalıp kopmamayı test… Bu kadar testten sonra hala öğrenemezsek. Bilemedim…
Hep deriz ya, alıp başımı bir dağ başına gidesim var. İşte onun için bir fırsat karantina günleri. Issız ada ile başladım, dağ başı ile bitirdim, halim budur yalan yok…
7 Nisan 2020, 22:16
herşey çok güzel olacak merak etmeyin
web sitemede beklerim 🙂
7 Nisan 2020, 22:25
İyi dileklerinize katılıyorum. Web sitelerini inceleyip, yorumları cevaplıyorum. Sitenizi de inceledim, hayırlı olsun.
Teşekkür ediyorum.
8 Nisan 2020, 05:41
Açıktan münâfık diyemediklerimize “dinci” diyoruz. Aslında ne demek istediğimizi de cuk yerine oturarak açıklıyor bu kelime de ama dediğiniz gibi keşke direkt münâfık diyebilsek. Zaten bu konularda hep çekimser kaldığımızdan böyle oldu ya her şey. Hakkımızda hayırlısı.
Bu günler de geçecek…
8 Nisan 2020, 12:48
Herkesin görüşüne, tercihine saygılıyım ama mukaddesat dediğimiz bir kavram var ve bunu korumak gözetmek borcumuz. Hani her şey dindi, bak camiler kapandı demek ki din her şey değilmiş diyenleri duyuyorum. Kuşatıcı ve bilimsel gerçeklere dayanan hatta o gerçeklerin çekirdeklerini taşıyan hakikatler barındırıyor inancımız. Amacım yersiz söylemlerin içinde olmak değil ama dilim döndüğü ve yeri geldiğince asli vazife görüyorum kendime hak ve hakikat gördüklerimi söylemeyi.
Mış gibi yapanlar, günü kurtarma derdinde olanlar vebal altına giriyor ama samimi inanan olsa zaten problem kalmaz.
Hakkımızda hayırlısı, evet bu günler de geçecek inşallah.
Teşekkür ediyorum görüşleriniz için.
8 Nisan 2020, 13:52
Karantina günlerinde bana bir gün yetmiyor, evde nasıl sıkılıyorlar hiç anlamıyorum…
Gün içindeki rutinler çok önemli. İş varsa devam, iş yoksa keyif alınan şeylere yönelebiliriz. hiçbirinde aşırıya kaçmayıp dengeyi bulmalıyız. zinde bir vücut için düzenli uyku ve dengeli beslenme gerek. evde makul ölçülerde spor yapılabiliyor. gün içinde kısa yürüyüşler yapıp gökyüzüne bakmak iyi geliyor. yine insanlarla iletişim herkesin ihtiyacı. şu dönem farklı davranışların vücudumuz ve ruh halimiz üstündeki etkilerini görmemiz için faydalı olabilir. kazanılacak iyi alışkanlıklar ileride kalıcı hale gelebilir. izolasyon virüse karşı sonuçta, hayata karşı değil.
insan, bir olayı yaşarken neresinde olduğunu, kendisini neleri beklediğini göremiyor. bu günleri sağlıklı bir şekilde atlatmak hepimizin dileği. bazı şeyler biraz da bizim elimizde.
Videolar da çok iyi geldi…İlk fırsatta Balaban köyüne atıcam kendimi ertelemeden…
sadece tek sıkıntım şu her anının belge olacak nitelikteki günlerini fotoğraflayamıyor oluşum..Bir hastanede yoğun bakım odalarında veya bomboş İstanbul sokaklarında fotoğraf çekmeyi istiyorum ama maalesef bununla ilgili hiç bir şey yapamıyorum…
8 Nisan 2020, 14:26
Yapılacak o kadar çok şey var ki, ben kızlarıma motivasyon filan derken kendi zaman ve heyecanımı yitiriyorum bazen. Bu sürecin farkındalık oluşturması, özellikle zaman ve enerjilerinin kıymetini görmelerini istiyorum. Aile büyükleri savaştan , kıtlık zamanlarından bahsederdi masal gibi dinlerdik şimdi gelecek kuşaklara biz anlatacağız bu günleri.
Çok hızlı gelişen bir süreç, dün olmaz denilen bugün olmuş da geçmiş bile. Sanırım bu da zayıf yanımız, ben kendime ayna gibi tutmaya çalışıyorum tanık olduklarımı belki bundan sonra daha yerinde tercihler seçimler yaparım hayatımda. Öğrenmenin, ders almanın, büyümenin sonu yok..
Balaban köyü, Durusu size yakın daha önce görmediysen çok beğenirsin tahmin ediyorum. Çatalca tarafları güzel zaten. Memlekete giderseniz Bursa’nın o güzelim sokaklarını da çek lütfen, çok güzel yerlermiş..
İstanbul’da durum fotoğrafı için hastane ve riskli lokasyonlar mümkün değildir ama normalde kalabalık olan bilindik yerleri fotoğraflama şansı vardır belki. Arşiv oluşturacak fotoğraflar çekilemese bile hepimizin hafızasına kayıtlandı az biraz.
Bu arada fotoğraf hocanız Arel Kalender vefat etmiş, başın sağ olsun. Öğretmen yeri de ayrı oluyor mutlaka.
Karantina günlerini paylaştığın çok teşekkür ederim, selamlar..
8 Nisan 2020, 17:43
Çoğunluğun aksine bu eve kapanma süreci beni pek zorlamadı. İşlerime daha iyi vakit ayırdım. Online yaratıcı yazarlık kursuna kayıt oldum. Daha çok kitap okudum. Daha çok içerik ürettim. Bir nevi detoks gibi geldi. Zorlayan tek faktör; kişisel alanımın ihlali oldu. Haliyle aile bireyleri de evdeler ve sürekli etkileşim halindeyiz. Bu kadar etkileşime alışık değilim. Biraz içine kapanık biraz da işine kapanık bir yapım var. Onun dışında evde olmak güzel bence. Güzel yazıydı. Eline sağlık.
8 Nisan 2020, 18:01
İçine ve işine kapanık olmak çok iyi biliyor musun? Çünkü iç çok geniş bir yer, öte yandan sadece seni besleyen, gerçek sevenleri kabul ediyor içerisi. Süreci verimli geçirebildiğine sevindim, böyle hissediyorsan eminim normale dönünce hayat bu verimin izi de yansır. Evdeki kişisel alan konusu muamma:) Ama bu konuda da başarılı erkek arkasındaki kadınlar devreye giriyor. Ben sonrasında da farklı ve daha güzel şeyler yapabilme enerjisini tutmayı diliyorum.
Hepimiz için öyle olsun.
Teşekkür ederim, selamlar.
9 Nisan 2020, 22:21
Aslında her şeyin kuralı denge. Başkaları için kendi hayatını es geçmek, kendin için başkalarını görmezden gelmek o dengeyi bulamayınca oluyor. Ama bunun da bir tarifi yok bence. Hatalar yaparak deneyerek çokça yanılarak varıyoruz dengeye. Ve aslında bu da çok doğal. Şöyle anlatayım, hani buzdolabından soğuk suyu çıkarıp yaz sıcağında koyduk masanın üzerine, şişe sürehi her neyse bir süre sonra terlemeye başlar. O işte ısı dengesini kurma gayretinin terlemesidir. O yüzden bir şeyleri yoluna koyarken biraz terlemek ve biraz da zaman harcamak işin tabiatı. Yıllar içinde tam olmasa da biraz daha anlıyor insan neye ne kadar zaman ayıracağını, nereden tasarruf edip nereye harcayacağını. TRT2’nin instagram hesabında bir paylaşım vardı, “hayatta herşey bir çerçeveye nasıl sığıyor” isimli, o geldi aklıma. Çerçeve belli ama içini nasıl yerleştireceğimiz ya da ne kadar verimli kullanabileceğimiz bize bağlı. Ben zamanı çok verimsiz kullananlardan olduğumu düşünürüm. En azından fark ettim bunu deyip kedime bir artı verdim 🙂 Bu da bir başlangıç bence. Şimdi buna çözümler üretmek gerekiyor sanırım. Bu kısmı da ertelerim, oh mis, +1 cepte :))
Ben de biraz şu erteleme kusurumu toparlasam keşke. Yapacaklarını ilan etmek benim de kullandığım bir yöntemdir, aslında. Bunu tekrar gündeme alıyorum o halde. 😉
9 Nisan 2020, 23:13
Haklısın denge konusu her şeyin kuralı ve temeli. Ama bazen şartlar değiştikçe denge yönetilen değil de yöneten haline gelip çökebiliyor insanın üstüne. Bu özellikle ikili ilişkilerde geçerli, vazgeçemeyeceğin akraban, yakının bazen hayat arkadaşın bile dengebozanın olabilir. Hoop tercihler dengenin önüne geçti. İşte burada karar hatta radikal karar dediğimiz süreç başlıyor. O zaman anlıyorsun ne kadar özgürsün? Kim için özgürsün… Ben kendime sık sık telkin ediyorum, kızlarıma da; bencilce değil ama kendi bireysel zenginliğin ve alanını geniş tut, dingin tut. Burada devreye oyunbozan erteleme giriyor, şimdi şu mahrumiyet günlerinde pis pis bakıyorum ertelemeye:)
Biliyor musun erteleme konusunu didiklemek lazım, biz kendimize mal ediyoruz ama ertelemelerin arkasında bazen bir kişi ve olaya tepki saklı. Etki tepki gibi…
Karantina günleri çok kritik yaptırdı hepimize..
23 Nisan 2020, 08:13
Tire’yi betimlemeniz beni o sokakları gezerken ki zamana ışınladı. Kapital düzende sabah iş yerinin sıkıcılığını mükemmel bozan bir yazı oldu. Teşekkürler. 🙂
23 Nisan 2020, 10:43
Hayatı devam ettirebilmek için mola verdiğimiz yerler çok önemli, insan istiyor ki mola kısmı fazla olsun:) Tire de çok güzel bir Ege ilçesi, tekrar gitmek için sabısızlanıyorum. Karantina günlerinde her şey gözümüze başka güzel gözüküyor artık.
Teşekkür ederim. Doğayla daha çok zaman geçirmeye dair projenizi takipteyim..
1 Mayıs 2020, 09:13
keşke sıkıntılı zamanlarda kendimize verdiğimiz sözleri tam anlamiyla tutabilsek ama maalesef sanmıyorum.
1 Mayıs 2020, 13:36
Sıkıntılı zamanda verilen sözü tutabilmek çok önemli gerçekten, bazen kendimize bile dürüst olmuyoruz ya işte o çok fena. Bu defa yapalım o zaman..
Teşekkür ederim bu güzel tespiti paylaştığınız için.