Burnumu önce minik minik değdiriyorum. Onda tık yok, normal tabi ama ben atağa geçiyorum ve snıf snıf diyerek tekrar dolanıyorum burnumla. Bu defa daha derinden içime çekiyorum, sanki bütün harfler silinip içime doluyor da kitabı burnumla okuyorum gibi bir his. İşte bunun adı bibliosmia… Kitap romantizmi de denebilir. Hadi deneyin, belki ilk seferinde harfleri hüpletiyor gibi hissedemezsiniz ama hafif bir baş dönmesi, bu kokuyu bir yerden çıkartacağım hissi olacaktır. Eğer bibliosmikseniz tabi… Değilseniz, kağıt la bu dersiniz. Olsun vazgeçmeyin, bir telefonla ya da bilgisayarla yaşanmaz bunlar. Azim ve tutku ister kitap, sonra kokusu da duyulur, kapısını açıp içine de girilir. Bibliosmia güzeldir…
Yukarı Bak filmindeki dede aynı benim sahaf amcam…
Şimdi bu görseli niye koydum? Dede, çocukluğumun tatlı sahaf amcasına öyle benziyor ki… Arkadaki dombili de ben… Balonlar da beni uçuran, hayal alemine götüren kitaplar… Cuk oturdu. Hatta sahaf amcayı bir hikaye başlangıcı gibi yazmıştım, yazarlık atölyesinde. Hoca beğendi, bakalım siz ne diyorsunuz?
Sahafın altınları
Çocukluğumda mahalle çarşısındaki sahaf heyecanlarıma, heveslerime tanıklık etmiştir. İlk kitaplarımı aldığım bu dükkan Kuşlu Cami’nin karşısında, tava ekmeği aldığımız fırının yanında küçücük bir yerdi, az ilerisinde de tarihi dönertaş sebili vardı. Eski kitap aldığımız bu dükkan öyle küçüktü ki bir yorgunluk taburesi anca sığardı. Bazen hissettirmeden kafamı eğip içeri bakardım, çocuk aklımla buranın gizli bir yolla çok büyük alanlara açıldığına dair bir his olurdu içimde. Her kitapla yeni keşiflerin heyecanı ve bu heyecanların, keşiflerin getirdiği hevesler. Benim için küçücük bir dükkandan dilediğim kadar büyüyecek bir dünyaya açılan kapıydı buradaki tüm kitaplar…İlk Polyanna’yı aldım buradan, yeşil kapaklı, sararmış yaprakları yer yer çıkmış, kalın bir kitaptı üç veya dört kez okudum. Bu kitap hepimize bir hayat felsefesi aşılarken romanın geçtiği yerleri de görmüş gibi olurduk. Sonra Kaptan Grant’ın Çocukları, bu defa farklı bir coğrafya biraz denizcilik biraz da macera. Her hafta sonu sahafa uğramak benim için öyle vazgeçilmez bir hal aldı ki annem itiraz eder diye ödüm kopardı. Yol boyunca daha bir uslu olmamı fark eder miydi bilmiyorum ama okuma sevgimde annemin payı büyüktür. Bazen eski dergiler ve tasavvuf kitapları alırdı, benim heyecanıma benzer bir heyecanı onun da yaşadığını hisseder, sevinirdim.Kitaplar, bir seçim yapmam gerekse çikolatadan, oyuncaktan bile öne geçerdi o sıralar benim için. Bunu en iyi hissedenlerden biri de sahaf amcaydı, düz beyaz saçları, gözlüğünün arkasından gülümseyen küçük siyah gözleri, ekseriyetle giydiği kareli gömleği ve pantolon askısı ile benim için bir masal kahramanı gibiydi zaten. Kitap önerir, dur şurada bir tane olacaktı diyerek en arkalardan kitap indirir, bazen bir tane de o hediye ederdi. Sahaf ile sarrafı hep karıştırırdım, Ayşegül serisinden bir kitabı hediye ettiği gün anneme sarraf amcanın altın gibi bir kalbi var dediğimde annem ne gülmüştü. Doğru söylüyorsun kitaplar da sahafın altınları demişti. Sahafın altınları, benim kitaplarım…
Önce koku, sonra oku
Bibliosmia ne demek öğrendim ya, şimdi daha bir koklarım. Kitabın eskisi makbul bu konuda, içindeki seluloz ve odunözünden çıkıyormuş hoş aroma. Her okuyanın hayalinin de sindiğini düşünürsek… Tutmayın kendinizi, koklayın kitaplarınızı derim. Ben sevdiğim şeyleri koklarım, mesela sevdiğim bir meyveyi alırken koklarım önce. Kayısı, şeftali testini önce koklayarak yaparım. Hiç de çekinmem, gözüm, burnum, en son da karnımı doyuracak. Arabayı koklarım bazen. Kesin bunların da vardır literatürde yeri, ya bu kitaplarla niye böyle koklaşıyorum dedim. buyrun bibliosmia. Gözünü seveyim Begonvil senin merakını da burnunu da… Ha parfum pek sevmem ama yasemin kokmak isterim.
Tsundoku olmayasınız sakın!
Kitap kokusuna takıntılı olmak bibliosmia kız ismi gibi, kulağa hoş geliyor.Ben sevdim onu ama tsundoku? Kitap alıp alıp okumayanlar tsundokular. Biraz söver gibi geliyor kulağa. Kadraja malzeme olsun ya da kitaplık süsü diye kitap almayın, tsundoku olmayın. Kitap beynin oksijenidir diyor Dr.Serkan Karaismailoğlu. Kendisi çok kafa bir bilim insanıdır. Bilimin Cen Yılmaz’ı diyorlar, o kadar yani. Pia Mater çok ses getiren kitabı. Beyinde ararken bağırsakta buldum, farkındalık yapıp gülümseten kitabı, illaki okunmalı. Bibliosmia konusu koku merakımı tetikledi yine. Daha önce kokuların esiri miyiz? demiştim. Şimdi de Serkan Hoca’nın kokunun görünmeyen gücü videosu ile koku hafızası metodunu öğrenmiş oldum. Denemeye değer…
Uzun bir liste yazabilirim bana mutluluk veren kokularla ilgili. Ama en sıcak ve sempatik gelen koku fırından yeni çıkmış kek, poğaça kokusuna karışan demlenmiş çay kokusu. Büyüklerin sohbetine eşlik eden çay kaşığı sesleri ve arkadaşlarla bir köşede oynamanın verdiği huzur. Gamsız, dertsiz ve oyuna doyulmayan çocukluk günlerine bir koku ile anlık da olsa dönebilmek.
Bunu adı ne olsun peki?
10 Ekim 2019, 23:25
İlk defa duyuyorum bibliosmia ve tsundoku terimlerini.
Çocukluğa özlemin adına ne koysak diye düşündüm durdum ama uyduramadım bir terim. 🙂
11 Ekim 2019, 09:18
Bibli kitap osmi koku anlamında, tahmin ediyorum latince kökenli.Farkında olmadan yaşadığımız bilinçaltı dürtüleri tetikleyen günlük alışkanlıkları keşfetmek hoşuma gidiyor.
Son paragrafta yazarken bile o koku burnuma geldi, adını ise ben de koyamadım. Belki unuttuğumuz basit ama sahici zamanların hepsi geliyor akla.
Teşekkür ediyorum görüşleriniz için.
11 Ekim 2019, 09:59
Ben hemen olaya psikolojik açıdan yorum getirmeye çalıştım 🙂 İnsan, kitap kokusunu neden sever? Tahmin ediyorum:
-Çocukken, yeni olan diğer her şey gibi, yeni kitaba sahip olmak da heyecan vericiydi. Hatta ders kitapları bile elimize ilk geçtiği anda mutluluk vericiydi. Sonra sıkılıyorduk tabii 🙂 İşte bu heyecan verici, mutluluk verici deneyimin izlerinden biri de kokuydu. Bizler bu kokuya bir anlam veya anı yükledik. Halen daha aynısını yapıyoruz zaten. Aslında kitap kokusu, yeni bir şeye sahip olmanın veya yeni bir yolculuğa çıkmak üzere olmanın kokusudur.
11 Ekim 2019, 10:37
Aynı gidiş yolunu kullanarak diyorum ki:
Çocukluk hayal kurmanın en iyi becerildiği zamanlar. Yeni bir bilgi olsun ya da masal, hikaye. Hepsi bu hazzı ateşleyen şeyler, kendimden biliyorum karakterlerin yerine geçmeyi belki hiç göremeyeceğim yerleri hayal edip yaşamayı başardım kitaplarla. Evet yetişkin olunca da bunu yaptırır kitaplar ama ne zihin ne kafa ne de kalp aynı duruluk da değildir artık. İşte o koku taa çocukluğa götürüp tık tıklar seni. Bu da dayanılmaz bir çağrıdır aslında. Müşfik bir çağrı bu, tercih ettiğimiz pek çok çağrının aksine…
Teşekkür ederim Miskin Adam, puzzle belirginleşti yorumunla.
Selamlar..
12 Kasım 2019, 16:48
Hiç dokunulamaz, kurcalanamaz, içinde oyun oynamak mı? İmkansız…
Kapısını açmak için anneden özel izin çıkartılan, içerisi laboratuar hijyeninde ve askeri disiplin düzeninde…
Evin en güzel, büyük ve manzaralı odası. Eşyaları lüks ve havalı.
Ama bizim değildi; sahibi özel günlerde gelen, tanıdık tanımadık, teyzeler ve amcalardı.
Onlar gelince bayramlarda falan, kapıları açılırdı. Sizde de var mıydı bilmem; misafir odası..!
Yasaklara dikkat kesilen bir çocuktum tabii ki her çocuk gibi …
Fakat misafir odası değil de, içinde ki babamın kütüphanesi idi; o odada ki heyecanım ve hevesim… Ha bir de düğmesine basınca türlü sigaralar ikram eden garip, kötü alışkanlık cihazı! Nasıl yapıyordu sahi bunu…
İlkokul öğrencisi iken, işte o kütüphaneden almayı başardığım büyük ve kalın kaplı kitapta duydum o kokuyu ilk defa.
Bekir Büyükarkın’ dan “suların gölgesinde” isimli bir tarih romanı… Şimdi sorsanız bana, o yaş çocuğu okumamalı. Ama iyi ki, bir gece sabaha kadar okumuşum, arada koklayarak, göğsüme basarak hayaller kurmuşum…
İyi ki babam okuyan bir adammış. İyi ki hayat boyu yazmaya ve okumaya istidat sağlayacak güçlü bir yazarla başlamışım…
Evet kitap dijital araçlarla yeri doldurulamaz bir değerdir. Evet güzel kokar. Tavsiyeye şayan değildir lakin; evet sadece sahibi olmak için dahi alınsa, alınmamasından iyidir….
Ve evet;
Yine naif ve duru bir üslupla ve keyifli bir Türkçeyle yazmışsınız…
Yazılarınızı keyifle okuyorum, hakkınızda iyilikler diliyorum, teşekkür ederim…
12 Kasım 2019, 18:53
Aldınız beni götürdünüz… Evet o misafir odalarından bizim de vardı. Bazen ben orada evcilik oynardım, gizliden gizliden… Ne tezat değil mi? Eskiden misafir odaları çoğunluk misafire özel kapalı tutulan yerler iken komşuluk muhabbet dolu dizgin, şimdiler de oturma odası kalkmış ve salonlar yaşam lanı olmuş ama misafir yok… İşin sırrı o özenli tutulan misafir odaları olsa keşke. Varsın yine sık açmayalım ama insan, dost, evi şenlendiren çok olsun yine.
O sigara uzatan şeyi de hatırlıyorum, bir de güzel bir tabak ya da tepsi içinde çeşit sigara koyup sehpa üzerinde ikramlık niyetine bulunduran evler vardı. O zamanlar üzerinde öldürür yazmıyordu paketlerin galiba…
Kitap okuma sevgimi anneme borçluyum, sahaf amcanın dükkanı önünde az duraklamadık. Onun ilk okuduğum kitabı ise İmam Gazali’nin İlahi Nizam eseri. Ortaokul yıllarıydı, bir yaz tatilimde öğleden sonraları annemlerin yatağının üzerine kıvrılıp, gözlerimi koca koca açıp nasıl bir iştahla okumuştum. Ve yine yıllar sonra o kitabı kendi kitaplarım arasına da kattım. Değişik. buruk ama taze duygularla…
Yorumunuza çok mutlu oldum, değer kattınız, içimi de ısıttınız. Sağ olun, var olun. Ben de keyifle okuyorum sizi.
Güzel dilekler için de ayrıca teşekkür ediyorum.
6 Temmuz 2023, 23:50
Ne zamandır web sitelerim için aradığım içeriği sonunda buldum. Bu kadar detaylı ve net açıklama için teşekkürler.
13 Temmuz 2023, 00:43
Memnun oldum ilginizi çeken bir konu olduğuna. Teşekkürler