Radyocular!.. Dedim ama telefon, sosyal medyadan sıra gelip de kimler radyo dinliyor acaba? Radyo, televizyonla ilk darbeyi yemiş, ardından da bilgisayar ve internet üzerinden sayısız rakiple parlak dönemi bitmiş bir efsane mi acaba? Aklıma takıldı, yazıyorum böylece sorulara cevap da çıkacak. Ben radyocu muyum? Trafikte her zaman ama evde artık değil. Ancak bir zamanlar (Okuyucu burada flashbacklerle kendi çocukluğuna dönsün. Her şeyi blog yazarından beklemeyelim. Self interaction! -Şimdi buldum yazının bereketi-…) Bir zamanlar baş köşede, evin en havalı yerinde ve üzerine dantel örtülen en değerli eşyalarından biri radyo şimdi bu haliyle vintage dekor malzemesi oldu. Geçmiş zaman olur ki…
Radyo kuşağı
Çocukluğumun en renkli objelerinden biri de radyo. O zamanlar moda özellikle Almanya’daki akraba dosttan elektronik eşya sipariş edilirmiş. Bizim de fotoğraf makinesi, dürbün ve radyomuz böyle gelmişti. Fotoğraf makinesi objektifli, yanından cırt cırt film çevirmeli çok güzel bir makineydi, üniversitede ödev için çekim de yapmıştım, kaybettim şimdi çok pişmanım. Dürbün, kimsenin aklına kötü bir şey gelmesin amaç tamamen manzara, doğa, aile işi. Gelelim radyoya, ne çekti elimden diyorum. O da kayboldu, kaybolanlar arasında… Anne baba radyo kuşağı, kendi televizyon çocuğu olan bir nesil… Radyonun da televizyonun da neredeyse aileden biri gibi ilgi gördüğü zamanlar….
Aslında evde emektar, kocaman bir radyo vardı, dedelerden kalma ama dolapların içinde öylece durdu hele bizim çıtır radyo gelince iyice unutuldu:) Benim gözdem olan bu radyo dikdörtgen, saplı, kol çantası boyutunda bir şeydi. Evcilik oynarken sapından tutup çanta yaptığım da olmuştur, sınırsız hayal gücümle. Ön yüzünde mikrofonun olduğu gözenekli yüzeyin üstünde frekans ayarları, fm bantları, bir sürü harf ve sayı. Ahşaptan bir şerit, üstte ve yanda ayar düğmeleri ve dinlemeye bayıldığım açıp kapama sesi. Çıkırt çıkırt. Ve tabi anten, kademeli açılan, dibine kadar açtığım da anlamsız bir mutluluk duyduğum kısım. İtiraf ediyorum, ahşaptan şerit ve gözenekli yüzeyin içine burnumu ve gözümü yapıştırarak çok bakmışımdır İçeridekileri görmek için, kesin oradalar çünkü. Bağırıp, hey oradakiler ses verin dediğim de olmuştur. Çok küçüktüm ve çok güzeldi, hatırlamak bile ne hoşuma gidiyor bir bilseniz. Bu da bir şey mi, oyuncak arabasının kapısını açıp girmeye çalışan oğlan çocukları biliyorum ben, radyonun içinde konuşan insanları hayal edip ya oradalar mı diye bakmak niye tuhaf olsun? Hayalin tepe noktası!
Radyo klasikleri, Okul radyosu ve arkası yarın
Radyo çalan ev bana hep huzurlu gelmiştir, bayram sabahlarının muhabbeti içinde fonda şarkılar, türküler kalmış aklımda ve herkes mutlu. Merakla beklenen arkası yarınlar ve onların büyükler arasında yapılan kritikleri ama entrikasız, olabildiğince sahici. Bir de okul radyosu var, öğlenci isen tam ödevlerin bittiği, okula kadar ne yapsam denilen saatlerde, keyifli ve öğretici. Sabahçı isen üzülmüyorsun, tam okuldan geldiğin saatte aynısı var. Radyoda yaşanan eğlencenin hası, şimdiki teknoloji gibi ayrıştıran değil, etrafına toplayan. Beraberce gülmek, iç geçirmek ya da hüzünlenmek… Üzerine de bol sohbet. Radyoda “Arkası Yarın“, tiyatral bir dizi tadı. Çocukluğumda bununla ilgili aklımda en çok kalan, arkası yarınların sonunda yer alan, “efektler, Korkmaz Çakar” cümlesidir. Anı yaşatan o güzel efektleri yöneten kişi, ama ben Korkmaz amcadan çok korkardım. Çünkü O korkmaz, çakardı… Ben susuyorum, okuyan kim varsa aklından neler geçiyor şimdi dizi dizi… Ya da durun kısacık bir dinleyin, işte burada:)
Trafik radyosuz çekilir mi?
En iyi radyocular kimler?
Radyocular diye seslendiğim kim varsa sanırım çoğu trafikte, arabada dinliyordur radyoyu. Benim için öyle, yola çıkar çıkmaz dinlemeye başlarım, bazen aynı şarkılar döndür döndür sıkılıp, kayıt edilmiş müzikleri de dinlediğim oluyor ama radyo başka. İyi program yapan, sıkmadan hem öğretici hem düşündürücü anekdotlar katan programcılar var. Ünlü radyocular bazen gündemin nabzını tutan isimler oluyor, zamanında Best FM’de program yapan Fatih Altaylı‘nın bugün medyadaki yeri malum. Bazen Ceyhun Yılmaz Show‘a denk geliyorum, Onun gibi güldüren rahatlatan programcılar yolda iyi gidiyor ama laf çok olmayacak trafik, konsantrasyon derken dinlendirici radyo yayını istiyor insan. Hangi radyo kanalını, ne tür müzikleri dinliyorsun çok önemli. Çok da coşmamak lazım tabi, sol şerit sadece benim, aa şu araba benimkinden tabi ki onu geçmeliyim moduna sokacak yayınlardan sakınınız. Tavsiyemdir, bazen sadece Kur’an-ı Kerim ya da ilahi dinlerim (bazı ilahilerin enstruman kısmı çok hareketli oluyor dikkat, çarpılabilirsiniz, iki türlü:) Kendimi huzurlu ve dingin hissediyorum böyle zamanlar, aman yol ver ne olacak, bırak önüne geçsin boş ver diyorum. Radyo da AKRA FM‘i özellikle Mahmut Esat Coşan Hoca Efendi’yi de çok severim. Bir huzur, ruhunuzda kuş sesi, su şırıltısı etkisinde imandan Kur’an’dan söz eder, dinlerseniz haklısın demeyen olmaz sanırım. Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul 107.6
Radyo dinlerken baş dj benim, demokrasi var ama hep sen istediklerini çalıyorsun dediklerinde herhalde öyle olacak diyorum, İstanbul trafiği insanı bencil yapıyor benim suçum yok. Sizin de radyo anılarınız ya da frekans önerileriniz varsa dinlemek isterim. Dj olarak çok sevdiğim Mehmet Erdem şarkılarından birini seçtim. Her şeritte rahatlıkla dinlenir…
Radyocular frekansınız net olsun…
8 Şubat 2018, 15:19
Radyo'nun yeri ayrı benim için… Babamla geceleri şiir programları dinlerdik o geldi aklıma.:)
8 Şubat 2018, 15:19
Arkası yarınlar ve çocuk saatini iple çekerdim bende. Artık tv de radyo da hayatımızda çok az yer alıyor ne yazık ki.
8 Şubat 2018, 19:11
Ben radyo dinleyenlerdenim 🙂 Mutfağımda ne zaman birşeyler yapıyorsam hemen açarım. Çocukluğumda da çok severdim, özellikle arkası yarın radyo tiyatrolarını,
benim favorim Show radyo en çok onları dinliyorum Nihat Sırdar ve Sivrisinek favorim 🙂
8 Şubat 2018, 19:48
Perşembe akşamları radyo tiyatrosu zamanı kimselere söz verilmez, yemekten sonra çay servisiyle herkes kendi yerine oturur ve çıt çıkarmazdık dinlerken. (işte Korkmaz Çakar' ın zamanları 🙂 ) Ah bir de pazar akşamüstleri (yanılmıyorsam) yayınlanan Güngörmüş ailesi vardı, kimler yoktu ki bu ailede; Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Müşfik Kenter, Genco Erkal, Çolpan İlhan… daha kimler kimler.. Yine Ctesi pazar kuşağında yanılmıyorsam Orhan Boran ve Yuki vardı.. (ah neler varmış) Bizim radyo sülalemin Yugoslavya' dan gelirken getirdiği, üst tarafında açılır kapağın altında pikap olan türdendi. Her sabah o radyo açılır ve uyanışımızı neşeli hale getirirdi annem ruhu şad olsun.
Sonra, sonra dediler televizyon geldi, ee dedik, e si işte görüntülü, duyarken hareketleri de göreceksiniz. Herşey kolaydı, hayal gücümüz eridi gitti. Ama seneler sonra yine bir radyo canlanması başladı ve KentFM de Sessiz Gemi adlı şiir programını dinler oldum, hatta yayınlarına ara ara katıldım bile programı sunan sevgili arkadaşım Levent Ünsal sayesinde. Sonra Joy fm, Joy jazz ve slowtime dinlediklerim arasında. Doğduğumdan beri ne kadar radyocuysam hala aynı değişmedi. Şu an radyoyu sadece bilgisayardan ve tv. nun radyo bölümünden dinliyorum hala. Ve şu an bu yazıyı yazarken bile :))
Hey gidi günler..
8 Şubat 2018, 21:26
Gerçek bir paylaşım yaşamışsınız hem de baba ile hem de şiir programı dinleyerek, unutamaz insan tabi:)
8 Şubat 2018, 21:29
Televizyon sevmediğim için ya da sevilecek programları olan kanallar olmadığı için belki tv eksikliği hissetmiyorum ama keşke saati iple çekilen yayınlar çok olsa. Radyo ise her daim şöyle bir dursun dünyanın sesi soluğu yanımda der gibi. Trafikte de radyo ile yarenlik ediliyor.
8 Şubat 2018, 21:33
Aslında mutfakta ben de hep dinlemek, mırıldanarak yemek yapmak istiyorum ama mini bir müzik seti görünümünde ama cızırtılı ses çıkartan elektronik alet tatmin etmiyor, özellikle ramazanlar da mutlaka telefonumdan dinlerim ama. Arkası yarınların müdavimi çok biliyorum:) Yazdığınız programcılara bir bakayım, show da dinlediğim kanallardan. Canlı radyo olarak kendim de her zaman yedekteyim ama:)
8 Şubat 2018, 21:45
Sizin anılarınız zengin hafıza da taze, hemen gözümün önünde canlandı. Annenizin de ruhu şad olsun, dedim ya radyo çalan ev huzur verir diye işte annenizin yaptığını geçirmiştim aklımdan. Ortak bir etkinlik yaşamak, birlikte hüzün, gülümseme ne süper duygular!
Televizyonun hayal gücünü eriten tarafı çok güzel bir tespit, aklınıza sağlık. Şimdi ki türevlerin erittiklerine dikkat çekiyor bu cümle, merak uyandıran, katılımcı ve konsantre olan topluluk olmak gerekiyor faydalı keyif için. Monoton ve dikte edilmişi tekrar ettirene bağımlılık ne kötü. Fanatik radyocuları biliyorum çevremde var, ben her ortamda olamıyorum o kadar ama vazgeçmem, şunu söyleyeyim tv pek yok hayatımda. Radyo canlı ve enerjik belki o yüzden interaktif dinleyici imkanı sunuyor. Evet, hey gidi günler hey..
8 Şubat 2018, 22:31
Ah Güngörmüşler değil di şimdi hatırladım, Uğurlugiller' di hatta arap bacı vardı bir rolde de.. 🙂
Youtube da Orhan Boran ve Yuki' nin programını buldum. Linkini buraya bırakıyorum. https://www.youtube.com/watch?v=8tFh04mR0oI
Bu da Uğurlugillerin daha sonra tv ye uyarlanmış hali ama gözü kapatıp dinleyince hatırlayabilir belki çok eskiden dinleyenler 🙂
https://www.youtube.com/watch?v=yN5bhqudWBU
Açıkçası ben de tv izlemiyorum, sadece tv nun radyo seçeneğini açıp ordan istediğimi seçiyorum. Bu arada youtube' da radyo tiyatrolarının kayıtlarını bulabilirsiniz, biraz önce bakındım ve Şener Şen, Erol Keskin, Kamuran Usluer, Suna Pekuysal, Zihni Göktay gibi ne müthiş sanatçıların olduğunu gördüm. İyi ki hatırlattınız, ben artık perşembeleri kendime radyo tiyatrosu günü yaparım kesin 🙂
8 Şubat 2018, 22:43
Kenterler ve onların ekibi aynı şekilde Gazanfer Özcan ve ailesi yaşayan Türk ailesi modeli oldular hem de örnek sanatçı kimliğinde ben şimdilerde Müfit Can Saçıntı da o idealist yaklaşımı seziyorum. Linklere baktım sağ olun çok mutlu oldum. Youtube da radyo tiyatrosu kayıtlarına bakma fikrine de ayrı teşekkür ediyorum bu arada Çetin Tekindor da var snırım o sanatçılar arasında. Anı yaşamayı hayatı seviyorum ama geçmiş bir kısmı geride kalırken sıkıca tutulması gereken bir sürü değer barındırıyor benim derdim harman yapabilmek. Perşembe günleri radyo tiyatrosu fikri süper:) Kalabalık iyi de uğultu sevmiyorum yenilik güzel de yapılanın varolanın yıkılıp yerine sadece yeni demek için hızlıca bir şeyler koymayı yanlış buluyorum. Radyodan nerelere geldik:) Blog arkadaşlarımdan Ezgissimo ile tanıştık çok mutlu oldum, hemşehrim. Bir Tatlı Huzur'la iki defadır İstanbul'da zamanları rastlaştıramadık takipteyim, hep aklımda küçük bir İzmir kaçamağı var çok istiyorum o zaman tanışıp sohbet etmeyi. Kucak dolusu sevgiler:)
8 Şubat 2018, 23:16
Evet, o değerli sanatçılardan öğrendik bir çok hasleti. Şimdilerde varsa yoksa silah ve sokak kabadayıları… o yüzden izlemiyorum zaten, bana katacağı hiç bir şey yok bu yeni yetme dizileri.
Ah bu blog dostları tanışmaları çok lezzetli oluyor. İst.dailen biz de HayalKahvem, Aylardan Şubat, Nessuno (artık bloğu yok) ve daha önce bloğumda yazdığım alzheimeroldum.blogspot.com sayfa sahibi Dilek (şimdi rahmetli oldu), Pelinpembesi buluşmuştuk. Hala da konuşuruz. Ben de çok isterim görüşmeyi, hele Ezgi de olsa süper olurdu 🙂
Kısmet.. ben buradayım, inşallah görüşeceğiz. Kalbi sevgiler, 🙂
8 Şubat 2018, 23:24
Tv dizileri fikrinize katılıyorum, vizyon çok mu zor işin kolayına niye kaçarlar anlamadım gitti.
Blog üzerinden, yazarak insan tanımak ayrı bir güzellik, ben hala kalbi gidiyorum bütün ilişkilerimde ve böylesi keyif veriyor, karanlıkta el yordamıyla yaşamsal bir şey yakalamak gibi geliyor bana. Çok sevindim, var olun. Kalbi sevgilerimle:)
8 Şubat 2018, 23:41
Arkası yarınları ben yakalayamadım. ama radyo dinleyenlerdendim, annemin alıştırması üzerine, mutfakta temizlik yaparken hep radyo çalardı evde. Ama şimdi pek dinlemiyorum sanırım, aklıma geldi arada açmak lazım 🙂
Sıcacık sevgiler
8 Şubat 2018, 23:45
Arkası yarın ekol olmuş, kavram haline gelmiş bir durum aslında yani kendini aşmış. Hatıralar arasında hayal meyal sesler ama bireysel değilde kolektif o da ayrı tatlı. Ankara da trafik yok tabi buradaki gibi olsa en azından yolda radyo olmazsa olmaz:)
Çok sevgilerimle
9 Şubat 2018, 13:37
Radyo tiyatrosu ve Korkmaz Çakar. Benim de hafızamda önemli yer tutar:)
9 Şubat 2018, 13:42
Korkmaz amca da öyle tonton biri ki hiç korkmamıza gerek yokmuş aslında:) İyi ki bir yerinde dahil olup o günleri tatmışız.
10 Şubat 2018, 14:04
Eskinin kıymeti başka … Radyoyu biz de yolda dinleyenlerdeniz . Uzun yolda iyi oluyor . Evlerde radyo dinlediğimiz yok ama kayınvalidemin minnak bir radyosu var . O iş yaparken açar dinler . 😊 Çok sevimli geliyor bana . Güzel bir yazıydı , sevgiler . 🌸
11 Şubat 2018, 20:50
Yol halinde keyif de varsa trafik de varsa radyo dinleniyor sanırım. Evde düzenli radyo dinlemeye eskiler daha bağlı, zaman içinde evin bir parçası oluyor ve bence televizyondan daha kaliteli programlar var.
Teşekkür ediyorum, sevgilerimle..
12 Şubat 2018, 08:34
Dedemin kocaman mobilyalı bir radyosu vardı.Üzerinde Dünya Şehirlerinin isimleri yazardı.En çok beni etkileyen bu uzak beldelerdeki şehir isimleri olmuştur.Varşova,Belgrat,Londra,Moskova ve daha niceleri.Büyülü gibi gelirdi bana bu şehirler.Neden vardı bilmem.Acaba frekansları mı gösteriyordu ki ?
Bir de çok küçükken bir radyo tiyatrosu dinlemiştim.Konusu oyuncuları falan aklımda yok ama sık sık Saraybosna şehri geçerdi içinde.Galiba Osmanlı zamanını anlatan bir radyo tiyatrosuydu.
Uzun zaman oldu rodyo dinlemeyeli :((
12 Şubat 2018, 09:11
Gözümün önüne getirmeye çalıştım dedenizin radyosunu, bizim evdekine benziyor olabilir, klasik dede radyoları:) O üzerindeki yazılar, sayılar hayal etmek için ne güzel malzeme olurdu bize. Küçükken dinlenip akılda kalan radyo tiyatroları ne kadar gerçekçi idi, görüntü yok ama full-hd gözümüzün önünde, hayal mekanizması tıkır tıkır çalışıyor.
Şimdi farklı bir modda yayınlar ama nostalji ya da yeni bir şey denemek adına eskilerden bir şeyler yapsalar?
Teşekkür ediyorum, çok sevgiler..
12 Şubat 2018, 15:09
Radyo hiç benlik bir şey değil 🙂 "Bana iyi olan müzik" ne kadar iyi bir şeyse kötüsü de o kadar kötü çünkü. Sevmeseler bir kenarda çalan bir müzikten rahatsız olmayan insanlara özenirim, ben rahatsız olmamayı başaramıyorum çünkü. Reklamlara da tahammülüm yok…
Tüm bunları üst üste koyunca çocukluğumun ve ilk gençliğimin en belirleyici objesi kaset olmuş oluyor 🙂 Teybim ve kasetlerim hep çok mühimdi. Bu yazının kendi versiyonunu yazacak olsam teypli kasetli olurdu yazı 🙂
Bununla birlikte sizi çok iyi anladığımı da söylemek isterim, radyo mühim, çok mühim.
12 Şubat 2018, 15:14
Tam da dediğiniz sebepten ötürü kendimi dj ilan ettim ya, çünkü sevmediğim müziğe tahammül edemiyorum ve maalesef iyi müzik radyoda dinlenir diye bir durum olmadığı için sürekli kulağıma hoş olanı takip ediyorum, reklam kısmı da caydırıcı kabul ediyorum. İstanbul trafiğinde sıkıcılığı radyo ile paylaşmak, mırıldanmak seçtiğim bir yöntem. Doğanın içinde ve izlenesi yollarda hiç dinleyemem mesela.
Bu yazıyı yazarken teyp kasete de girecektim ama dedim kal, o ayrı bir konu.
Teşekkür ediyorum, selamlar.
13 Şubat 2018, 07:06
Ne güzel hatırlattınız. Arkası yarınlar…Uğurlugiller… "Gözünüz yolda kulağınız bende olsun sevgili şoför kardeşlerim." diyen o ses… Evlerde radyo nostalji artık.Babamın pikaplı formika radyosuna büyük kızım el koydu ancak ne yazık ki pikapı çalışmıyor. Bir hatıra olarak baş köşede yerini almış. Radyo geleneğimizi bize fındık bahçesi hatırlatıyor. Fındık zamanı bahçemizde sürekli çalarak yılda bir aylık saltanatını süren teypli bir radyomuz var.
13 Şubat 2018, 09:33
Fındık bahçesinde eminim beraber ve solo şarkılar da olurdu hep birlikte:) Üretilen müziğe katılım sağlayan hatta bu işi bireysellikten çıkaran araçlar tam bir muhabbet kaynağı. Zaten maksat muhabbet değil mi?
Çok sevgiler..
14 Şubat 2018, 17:30
ayyyy ben her gün radyo dinliyom yaaa çook keyifliiii 🙂
14 Şubat 2018, 17:37
Oy oy oy kimler gelmiş:) Sen de radyo gibisin cıvıl cıvıl, buluşturucu ama işte görünmeyen:)
14 Şubat 2018, 22:34
Uzun zamandir dinlemedigimi yaziyi okurken farkettim. Esim cok sever arabada zaten hep dinler. Evde yalnizken artik müzikbile acmiyorum sanirim evin genelde gürültülü olmasindan kaynaklaniyor.
15 Şubat 2018, 00:01
Evet çok doğru tespit, çocuklar ve gürültü varken başka bir şeylerin sesine tahammül olmuyor, zaten duyulmuyor:) Evden daha çok arabaya taşınmış bir alışkanlık oldu radyo.
Sevgiler, selamlar.