AŞKZEDELER NEREYE GİDER?..


Çoğu zaman şapkasını iyice alnının üzerine indirir, gözleri görünmezdi. Oysa pırıl pırıl iki kahverengi boncuk gibiydi gözleri. Derin bakan, çok şey anlatan, güleç, sevgi dolu gözler… Ama o bakışlarla çakışmazsanız bunlara hiç ihtimal vermezdiniz. Boylu poslu, koca göbekli bir adamdı. Koca göbek kısmı sanki bütün bilinmezliğini, gizlediği kahrını taşırdı.  Göbeyi çıkar, şapkayı at bir de gülümsesin, artık güneş mi doğdu dersiniz karanlığa ışık mı doldu dersiniz işte öyle biri Mümtaz …

Kasabaya ilk geldiği zamanlar herkes mesafeli yaklaştı. İyice viran olmuş tepedeki evi kim aldı diye merak edenler Onu görünce hiç şaşırmadılar. Artık burası adam olmaz dedikleri yıkıntıyı alan, içine küçük bir çadır kuran bu adam zaten normal olamazdı onlara göre. Ama yanına yaklaşıp konuşunca hem sandıklarından daha genç hem sıcak hem yardımsever bir adamla karşılaştılar. Uzaktan soğuk, içine girince sıcak mümtaz biri… Tezatların, bilinmezliklerin adamı… Sırt çantası ve bavulu ile gelip aylarca bahçede, çadırda yaşadı. Evin tadilatında Selahattin usta ile beraber çalıştılar, merak edip soranlara “Çok iyi adam hem akıllı hem görmüş, gönlü güzel ama yaralı zaar.” derdi usta. Evin tadilatı iki aya yakın sürdü, bazen yanına bir amele kattı bazen de başka işlere gidip bir hafta uğramadı ama, ağustosta başlayıp ekimde bitirdiler. El sıkışıp ayrılırken iki göz odayı koca dünya yaptık diye takıldı Mümtaz, Selahattin usta anlamadı ama o da ne demek diye sormadı, derya mübarek diye geçirdi aklından. 

Çarşıda incik boncuk, hediyelik eşya satan Salih abi Mümtaz’ın en yakın dostu oldu yıllar içinde . Biraz kader arkadaşı idiler aslında, Salih abi de yıllar önce karısı ile gelmiş yerleşmişti buralara. Bizim geldiğimiz yıllar çok ıssızdı, sen kalabalığına geldin derdi hep, bir gün aniden sordu:
-Çok mu sevdin?
-Çok.
-O sevmedi mi?
-Sevdi.
-Söyledin mi?
-Hayır.
-O söyledi mi?
-Hayır.
-imkansız mıydı?
-Evet.
-Niye kaçtın, başka sayfa açsaydın.
-Başarsam burada olmazdım.

Bir zaman epey ortalarda görünmedi, arada 3-5 gün gider gelirdi İstanbul’a, bu defa bir aya yakın gelmedi. Döndüğünde sanki daha az güldü, daha az konuştu. Meğer sevdiği ve diyemediğinin izini kaybetmiş, arada bir gider görürmüş uzaktan da olsa ama artık o da yok. Meczup olanı bir dişli tutar, o da çıkarsa yerinden, fırlar gider… İşte o hesap Mümtaz’ın bakışları daha derinleşti, gülümsemesi azaldı. İmkansız dediğinin içinde bir umut besliyordu demek ki… Yazma çizme işlerini iyice bıraktı, kalabalık içinde giderek ıssızlaştırdı kendini. Onu tanıyanlar yakında buraları da bırakır gider diyorlardı. Bazen aklından geçirmiyor değildi ama gücü yoktu. Bir insan bu kadar sevilir mi diye sormaya başladı kendine. Vazgeçmek mi yoksa daha da sarılmak mı demekti bu sorgulama, bir süre kendi de bilmedi.

Salih abi ile sohbet ettikleri bir gün:
-Uzak sahil kasabalarının kaderine bak, derdi olan soluğu buralarda alıyor. Ben, sen…
-Sen öyle san, farkında değilsin buralara sığamayıp şehre gidip boğulmayı tercih edenler de az değil. Her şeyin bir dengesi var merak etme. Zaten yer değiştirmekle ne kadar tamir ediliyor içerisi. Ya bir yere gidemezsen, için mi çürüyecek? Entel dantel takımına mı mahsus gizemli kaçışlar. Adı konulmayan ne hikayeler var kim bilir? Çakılı kaldığı dünyasında zamanla küçülüp, bitirilen ne dertler var?
-Abi bu kadar feylesofsun, ne işin var peki burada?
-Sen ne etmeye geldin Mümtaz, yanında mı getirdin burada yenisini mi yaptın. Kaçtık geldik işte, bitti!
-Aklım beni bırakmadı, ben onu bıraktım.
-Çok matah, meczup olmuşsun haberin yok!

Birbirlerine dokundurdukları her sohbet sonrası hem hafifler hem de yeni sorular eklenirdi zihinleri. Salih abi ile karısı aralarında bazen konuşur, kara sevda Onun hali, düzelmez derlerdi. Ama çöpçatanlık yapmaktan da geri kalmazlardı, ancak hiç bir girişim sonuç vermedi. Ta ki O gelene kadar…

Çivi çiviyi söker… Bu defa da öyle oldu, bayram tatilinde sessiz sakin hali sebepli olduğu belli genç bir kadın geldi. Babasını da kaybedince kendi deyimiyle dımdızlak kaldığı ilk bayramda önüne gelen otobüse atlayıp, gelmiş buraya. Hasta ruhlar birbirini çekermiş, yazılı bir kural değil ama şimdi yazılı oldu. Zor oldu, geç oldu ama bu iki hasta ruh şifayı birbirinde buldu…


*Mümtaz, Salih abi, yaşadıkları yer biraz gözünüzde canlandı ise… Kafanızda, Mümtaz acaba niye sevdiğini diyemedi sorusu belirip kayboldu ise… 
Son paragrafla kara sevda olmaktan kurtulan Mümtaz için sevindi iseniz hatta içinizden kadere bak görüyor musun kız niye geldi ne oldu dediyseniz! İyi ki yazmışım, demediyseniz daha çok çalışmam lazım. 
Daha çok yazacağım, çekeceğiniz,pardon okuyacağınız var…







14 yorum
  • Cevapla Fulya Erdoğan

    23 Temmuz 2017, 18:05

    Çok beğendim ve tam damarıma bastın diyebilir. Bende kaçanlardanım ^.^

  • Cevapla varolan

    23 Temmuz 2017, 18:05

    Bazen söylemek bazen söylememek hata olarak gözüküyor bize. Ama bizim sınırlı olan görme kabiliyetimizden. Muhakkak her işin sonunda sabredebilen, canı yansa da bekleyebilen, ah deyişiyle bile isyan etmeyip Rabb'ini yâd edenler için bir hayır var. Bazı işler için de zaten derler ya evvela kısmet evvela kader diye gerçekten öyle.
    Umuyorum ki anlayıp da anlatabilmişimdir. Güzel paylaşımınız için kaleminize elinize sağlık. Allah'a emanet olun.

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    23 Temmuz 2017, 18:15

    Sevgi güzel şey ve acayip bir gücü var üzerimizde. Hem yakalamaya çalışıyoruz hem kaçıyoruz, sevginin suçu yok ne yapıyorsak biz yapıyoruz! Selamlar, sevgiler…

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    23 Temmuz 2017, 18:22

    Amenna… Bazen sadece hislerimiz varmış gibi gelir, ne kadar çizgilerin içinde kalsak da kıvranır dururuz ama tam da sizin yazdıklarınız gibi teslimiyetle tutunanlar yara almaz. Hz Ayşe'nin kördüğüm gibi bir sevgi ısrarı gibi bir şey var içimizde. Denge üzerine gitmeyi başaranlar kaçmaya gerek kalmadan mutlu olmanın yolunu bulur. Çok değerli ve katkı veren görüşleriniz için sağ olun. Memnun oldum, siz de Allah'a emanet olun…

  • Cevapla Momentos

    24 Temmuz 2017, 12:15

    Kaçışları yaşayanlar bilir… Sorular kafamdan geçti, bence okuyacağımız bir sürü öykücüklerimiz olacak, ne güzel. 🙂 Elinize sağlık.

  • Cevapla BirTatlıHuzur

    24 Temmuz 2017, 12:15

    Kaçmanın veya kaçmak istemenin sebepleri öyle çok ki…Siz yazın; biz hüzünlenelim, düşünelim ,şifa bulalım, umutlanalım… Çok güzel bir hikaye olmuş,yüreğinize ve kaleminize sağlık.

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    24 Temmuz 2017, 12:20

    Ruhu aksiyon sever olanlar biraz da arayıp buluyor sanki kendini sıkıştıracak, biraz yorup koşturacak şeyleri. Hayattan kopmadan bizi koşturanlar kabul.. Sevgilerimle..

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    24 Temmuz 2017, 12:23

    Sebep çok gerçekten, onları da düşünmek lazım arada. Hikayelere öykülere sığmayan kaçışlar var, hepsi hüzün barındırmıyor mutlaka, umut ve ironi içerenler de vardır. Heybemizde güzellikler biriktirelim ve paylaşalım. Teşekkür ediyorum, sevgimle..

  • Cevapla maryslifenet

    25 Temmuz 2017, 21:50

    Hep yazın lütfen okurken öyküde kendimi buldum. Aslında kaçmak isterken kendi içimizde daha da derinleşiyor kederimiz. Kaleminize sağlık 🙂

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    25 Temmuz 2017, 21:55

    Sizin söylediğiniz de farklı bir boyutu, kaçarken kederini derinleştirmek… Ama dünyalara sığamayan bir hale gelince insanlar kaçmayı tek çözüm daha da kederlenmeyi de umursamaz görüyorlar belki de. Teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için. Selamlar..

  • Cevapla Daha Mutlu Yaşam

    26 Temmuz 2017, 22:10

    Hasta ruhlar kesinlikle birbirini çeker.Ben de öyle düşünüyorum.Kaleminize sağlık 🙂

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    26 Temmuz 2017, 22:15

    Böylesi daha iyi belki, biri hasta bir sağlam ötekini de hasta eder ama iki hasta birbirinde şifa bulur ya da geçinir gider.. Sevgiye dair yazacak, konuşacak ne çok şey var değil mi?

  • Cevapla kahvekitapayna

    6 Eylül 2017, 22:32

    Bir kere kaçan hep kaçar. Ben kaçmaktan korkanlardanım. Yaşadığı kedere şükredenlerdenim.

  • Cevapla Begonvil Sokağı

    6 Eylül 2017, 22:46

    Yaşadığı kedere bile şükredebilmek mesele aslında, sabırla bekleyince daha iyisi bu dediğimiz noktaya bile varıyoruz. Kaçış anları çoğunlukla ani kararlar, duygusal tercihler oluyor. Bir kere kaçan hep kaçar, nereye kadar?

Write a comment