Kafamı dinlemek istiyorsunuz? Bedeninizi kaçıracaksınız olduğu yerden, alıştığı yerden ve hiç gözünün yaşına bakmadan yoracaksınız. Kendini dinlemesine fırsat vermeden adalelere yüklenip, kasları zorlayacaksınız. Oksijeni içinize çekip, kızıştırın ortalığı iyice. Anladım ki kafayı dinlemek için bedeni oyalayacaksın. Ha bir de bunu sakin, yeşil ve temiz havada yaparsan, o zaman adım adım yeşil terapi… Bazen tam tersine gitmek gerekiyor, herkesin gittiği yerin tam tersi… Herkesin yapıyor göründüğünün tam aksi…
Büyük şehirde yaşıyorsanız hele ki İstanbul’da, akın akın gidilen yerlerin tersine gitmeyi deneyin. Uzaklaşıncaya kadar biraz mücadele, sonra daha sakin yollar, belki uzaklarda bir şehir uğultusu ama sessizliğin başladığı farklı bir dünya. İstanbul’da yeşil duraklar, küçük kaçış keyfi…
Ekoterapi yapmaya gidiyoruz
İster arabayla gidin, yol boyu keşif yapın. Belki saptığınız bir köy ya da mahalle o gün size yeter. Niyetinizdeki yeri bir başka sefere bırakırsınız. İster otobüse binin, yalnızsanız ya da kafa denginiz varsa yanınızda, o gün bol bol gözlem yapın, otobüs penceresinden hızlı akan resimleri yakalamaya çalışın. Biraz kulak kabartın, çokça hayal kurun. Yeşile bakmak bile iyi geliyor insana, hücrelerin kıpırdadığını, kafamıza taktıklarımıza amaan boş ver demeye başladığımızı fark edebiliriz. Bunun adı ekoterapi aslında ve çok ihtiyacımız var.
İstanbul’un yeşili bol yerleri için rota oluştururken özellikle şehrin kuzeyine doğru, Karadeniz’e yaklaştıkça yeşilin nasıl coştuğunu hemen fark edersiniz. Anadolu Kavağı’na ya da Rumeli Feneri’ne doğru, yorgunluktan dinginliğe inen ibreye şaşıracaksınız. Her yeri tezat dolu bu şehirde hala kaçılacak yerler olduğu için sevineceksiniz. Hava güzelse ayaklarınızı denize sokacak yer de bulursunuz, bir ağaç altına örtüyü serip piknik de yaparsınız. Bakalım bu yol nereye gidiyor diye bilmeden girdiğiniz bir sokak, sizi otlayan bir koyun sürüsü ile de karşılaştırabilir. Adımlarınızı serbest bırakın, yerden bir çalı parçası alın, bir türkü/şarkı da dilinizde… Tabiatın her yerine dokunun, dinleyin kafanızı adım adım yeşil terapi yapın.
Saklı Göl nerede?
Anadolu yakasında Şile yoluna girdikten sonra gözünüze kestirdiğiniz her yeşil durakta durun. Yukarıdaki fotoğraf Saklı Göl, Ağva yolu üzerinde sağda tabelaları takip ederek köylerin arasından ulaşıyorsunuz. Gölün başlangıcında büyük bir tesis var, biraz pahalı ve kalabalık. İçerilere doğru yürüdükçe ailelerin işlettiği daha küçük mekanlar da var. Odun ateşinde, semaverde çay, küçük taş fırınlarda pişirilmiş ev lezzetli yiyecekler ve yeşil sakinlik… Tesisten uzaklaştıkça daha saklı güzellikler de var.
Ben kafama koydum Ağva’ya gitmek istiyorum derseniz keyifli yolculuğa devam, hem yeşil hem oksijen sarhoşu olup dönersiniz. Sarhoş derken şaka yapmıyorum, temiz hava ve nem çarpabilir:) Ağva’nın tam zamanı... Her şey güzel, iyi, hoş ama özellikle hafta sonu trafik yoğun, erken çıkmak ve geç dönmek en iyisi. Şile-Ağva yolu keşfedilecek yeşil duraklarla dolu, piknik sepeti hazır olsun.
Tatlı yorgunluk severiz..
Temiz havada, yeşillikler içinde saatlerce yürümek ne kadar yorar insanı? Tatlı yorar… Alışveriş merkezlerinde bulunulan zorunlu zamanlarda ilk yarım saatte bile tükenmiş hissetmiyor muyuz? Toprağa değmek, yeşile doymak için hiç trafiğe girmesem ne güzel olur derseniz eğer, İstanbul’da 4 ada keyifli bir vapur yolculuğu ile her iki yakada oturanlara da uzak değil.
Kınalıada, Burgazada, Heybeliada ve Büyükada’ya çok sık vapur var. Yürümek, bisiklete binmek, yeşilin içinden denizi seyretmek, sokak sokak dolaşmak… Adalar’da neler yapılır merak ediyorsanız haydi Heybeliada’ya gidiyoruz…
Yeşil bana uzak ne yapayım?
İstanbul ne kadar betonla örtülmeye başladı ise de hala yeşil duraklarıyla zengin bir şehir. Ulaşılabilir noktada, otobüse atlayıp gidilecek korulukları ve köyleri var. İstanbul’un meşhur korulukları hangisi derseniz, Anadolu yakasında Fethi paşa Korusu, Mihrabat Korusu, Avrupa yakasında ise Yıldız Korusu, Belgrad Ormanı, Atatürk Arboretumu, İstanbul’da hobi bahçeleri var. Bazı büyük mahalle parkları da nefes almak, kendini dinlemek için yakın yeşil duraklar. Göztepe Özgürlük Parkı, İdealtepe’de 50. yıl parkı içinde uzun yürüyüşler yapıp, dinlenmek mümkün. Bu liste arttırılabilir, keşifle yeni yerler eklenebilir. Haftada bir de olsa oksijen güncellemesi yapabilsek ne iyi olur.
İstanbul’un köylerini biliyor musunuz?
Kadıköy, Erenköy, Hadımköy ve diğerleri değil. Onlar artık şehir oldu. Ancak Beykoz köyleri, Karadeniz’e doğru artan kıyı köyleri ve içerilerde süren kırsal yaşam hala doğal. Bazı kısımlarında çay bahçesine dönüşmüş evlerin bahçesi, gözlemeciler bir dönüşüme işaret olsa da epey bir zaman daha bizi soluklandırır buralar…
İçine yeşil katılmamış yeni bir yaşam anlayışı kurgulanıyor, betonu bol, yeşili eser miktarda ve suni. Florası bu kadar zengin, yedi tepeli İstanbul da bile yeşil terapi azalıyor, nefesimiz kesiliyor, dikkat…
18 Mayıs 2017, 15:20
İstanbul da boyle guzel yerlerın kalması cok hoşş
18 Mayıs 2017, 15:26
Giderek azalıyor, iş makineleri hırsla yürüyor. Bari bunlar kalsın, kaçacak yerimiz bunlar..
18 Mayıs 2017, 19:49
İstanbul'da nefes alacak, yeşile sarılacak yerlerin olması çok güzel.Umarım ağaç ormanları beton ormanlara kurban etmeyiz.Çünkü insanların negatif enerjilerini boşaltacağı,huzur bulacakları yerlere de ihtiyaçları var.Bunu görmezden gelemeyiz.Güzel karelerle,güzel bir yazı olmuş.İçim açıldı.:)
18 Mayıs 2017, 19:49
Tam Ağva'da yerler bakarken yazına denk gelmek çok hoş oldu 🙂 Not aldım hepsini.
Bir de Polonezköy'ü eklemek isterim.
Eline sağlık.
Yeşilimiz, oksijenimiz bol olsun ❤
18 Mayıs 2017, 19:54
İstanbul çok zengin bir bitki örtüsüne sahip ama eski İstanbul'u bilenler şimdiki haline talan diyorlar haklı olarak. Son yıllarda beton bloklar arttı, insanların mutsuz olma sebeplerinden biri de bu.. Yeşil ve toprak olmadan deşarj olmak güç. Yazarken ben de ferahladım yeşilliklerden, sevgiler..
18 Mayıs 2017, 19:56
Polonezköy-Riva-Beykoz tarafları da ayrı güzel. Ancak Ağva deniz, Göksu nehri ve yeşili ile farklı. Giderseniz nehirde pedal çevirin, ben bayıldım. Çok dinlendirici, hiç unutamayacağım günlerden olmuştu. Sevgiler..
18 Mayıs 2017, 20:18
Gerçekten yeşili korumak gerek. Atatürk Arboretumu da İstanbul için bir şans. 2 sene önce geldiğimde beni o gökdelenlerin çokluğu ürkütmüştü.
Maalesef İzmir de aynı hızda betonlaşıyor…
18 Mayıs 2017, 20:22
İzmir için durum daha kötü çünkü İstanbul kadar zengin bir bitki örtüsü yok maalesef, ben de yazları gittiğimde artan betonlaşmayı görüyorum ve kızıyorum. Güzelyalı sahil zaten yıllar öncesinden Çin Seddi gibi beton duvar olmuştu. Arkada kalanın nefesini kesen bir mimari anlayış? Yeşil olmadan, oksijen almadan nereye kadar bakalım…
20 Mayıs 2017, 11:37
Ne güzel anlatmışsınız. Orada olmak isterdim. Galiba emekli olup gezme zamanı gelmiş de geçiyor.
20 Mayıs 2017, 11:53
Yeşilin olduğu her yer insana huzur veriyor. Deniz kenarı ya da bir park/koru bazen uzun seyahatler, farklı yerler gibi etki ediyor insana..
21 Mayıs 2017, 21:14
Çok güzel yerler, doğa insanı kendine döndürüyor, fabrika ayarlarına geri dönüş gibi.. Ama ne yazık ki şehirlerimiz daha da betonlaşıyor. Keşke çocuklar daha çok toprağa değerek büyüse..
21 Mayıs 2017, 21:17
Yeşil nerede çoksa oraya yöneliyor insan ama ben beton dünyaya zemin hazırlayan arz talep dengesini anlamıyorum. Trilyon verip bir daire alan insanlar yeşil görmek ve toprağa değmek konusunda ısrarcı olsa dengeler de buna göre düzenlenir. Belli bir grubun yeşil, doğa kaygısı yok diye düşünüyorum artık.
23 Mayıs 2017, 13:59
Ah İstanbul'a yakın gidilecek ne güzel yerler var 🙂 İçim açıldı, teşekkürler 🙂 sevgiler
23 Mayıs 2017, 14:06
Sevgili Şahika hoşgeldin.. İnsan kopmak istemeyeceği yerlerden bile bazen uzak kalmak istiyor, epeydir uzaktın ama hayırlı ve birikime dönüşen molalar ne kadar da değerli. Yakın zamanda aklımdan geçtin, acaba ramazanda yine takvim tadında yayınlar olur mu Kadın Sanat'ta dedim. Hayırlısı.. İstanbul ise başlı başına bir gezi mekanı, karış karış dolanmak lazım. Sevgilerimle..
23 Mayıs 2017, 19:22
kuzguncuk bostanı var ne güzel yer yaaa 🙂
23 Mayıs 2017, 19:34
Yazdım bir kenara.. Gelir geçerken bakarım uzun uzun, kurtarılmış köşeler. Bak şimdi aklıma ne geldi, on dönüm bostan yan gel Osman… Kuzguncuk'tan Osman'a..
31 Mayıs 2017, 11:41
Çok az kişi bilir, Kartal da saklıgölün tıpkısının aynısı Aydos ormanı içinde Aydos gölü vardır. Tavsiye ederim. Oldukça güzel ve büyük bir yer.
31 Mayıs 2017, 11:59
Aydos'u biliyorum ama gölü duymamıştım, ilk fırsatta gitmek isterim. Şehrin daha içinde bir lokasyon, dinlenmek için yakında bir yeşil durak. Teşekkür ediyorum..
1 Haziran 2017, 00:01
Rica ederim. Uğurmumcu üzerinden giriş yapmanız gerekli.
1 Haziran 2017, 00:02
Teşekkür ederim..